Mümin Topluluğu İçinde Yeralan Ve Farklı İmani Konumlara
Sahip Olan İnsan Çeşitleri
Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık
onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de
Allah’ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın
kendisidir. (Fatır; 32)
Kuran’ın indirildiği dönemde Peygamber Efendimiz’in etrafında bulunan müminler iman ve takva bakımından birbirlerine göre farklı farklı konumlara ve derecelere sahiptiler. Ayetlerden öğrendiğimize göre bu müminler arasında canını-malını son noktasına kadar satan, en zor anlarda bile Allah’a, Resul’üne ve davaya karşı sarsılmaz bir sadakat gösterenlerden, zorluk anlarında kalpleri kaymak üzere olan, hatta Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunabilecek kadar imani zaaf gösterebilen kimselere kadar geniş bir imani yelpaze mevcuttu.
Bunlarla birlikte yine ayetlerin haberiyle, kendini mümin zannedip de aslında iman kalplerine girmemiş ‘eslemeler’, savaştan kaçacak, sadaka ve ganimetler konusunda sorun çıkartacak, isteksizce infak edecek, nefsine ağır gelen konularda itaatte zorlanacak, ve bunlara benzer çeşitli Kuran dışı hareketleri işleyecek türde kişiler de yer almaktaydılar. Allah bunların kimisine tevbe nasip edip affetmiş ve gerçek imanı nasip etmiş, kimilerine de süre tanıyıp bir zorluk anında onların gerçek yüzlerini deşifre etmiş, müminlerden ayırmıştır. Kimisinin durumu da ancak ahirette, kitabını sağdan beklerken sol tarafından aldığında ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak bu insanların tümü belli bir süre, bir bölümü de hayatlarının sonuna dek mümin cemaatinin içinde birlikte yaşamışlar, birbirlerini mümin olarak görmüşlerdir. Ancak Allah, takdir ettiği ve razı olduğu gerçek mümin modelini ayetlerde açıkça tarif etmiştir. Gerçek, samimi ve ihlaslı müminlerin de kendi aralarında çeşitli üstünlük dereceleri vardır. Gerçek mümin tarifinin dışında kalan kimselerin ise, bu ideal modelden uzaklaştıkları ölçüde imani dereceleri düşer, küfrün sınırlarına yaklaşır; bir noktadan sonra da iman çizgisinin dışına taşarlar.
Kuran ayetleri her devre baktıkları için aynı durum günümüzdeki bir mümin topluluğu için de geçerlidir. Elbette ki, mümin topluluğunun içinde bulunmak, cahiliye toplumuna mensup olmakla kıyaslanamayacak derecede daha üstün ve şerefli bir konumdur. Ancak bunu ahiret için bir garanti sayarak, Allah’ın sınırlarını korumada taviz vermek, Allah korkusu, helal, haram ve itaat konularına gereken titizlik ve hassasiyeti göstermemek büyük bir aldanış olacaktır. Unutmamalıdır ki, münafıklar ve müşrikler de İslam cemaati içerisinden çıkarlar. Bunların büyük bir kısmı önceden iman ettikleri halde sonradan inkara sapmış, Allah’ın gazabına ve ebedi azaba mahkum olmuşlardır. Bu nedenle hiçbir mümin kendisini garantide görmemeli, Allah’ın ayetlerde kınadığı karakter ve kişilik özelliklerini üzerinde taşımaktan, bu tarz tavır ve davranış şekillerini sergilemekten kaçınmalıdır. Ayetlerde tarif edilmiş olumsuz örneklerden ders ve ibret almalı, güzel ve övülen örneklere benzemeye çalışmalıdır.
Bu amaçla, mümin topluluğu arasında yaşayan insan çeşitlerini, onların olumlu ve olumsuz özelliklerini, örnek alınacak ya da sakınılacak yönlerini tarif eden Kuran ayetlerini belli başlıklar altında sınıflandırdık:
“Gerçek” Müminler
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler ile (hicret
edenleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte gerçek mü’min olanlar
bunlardır. Onlar için bir bağışlanma ve üstün bir rızık vardır. (Enfal; 74)
Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resûlü’ne
iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla
ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta
kendileridir (Hucurat; 15)
Müminlerin Çoğuna Üstün Kılınanlar
Andolsun, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik: “Bizi inanmış
kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah’a hamdolsun.” dediler.
Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve dedi ki: “Ey insanlar, bize kuşların
konuşma-dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi.
Gerçekten bu, apaçık bir üstünlüktür.” Süleyman’a cinlerden, insanlardan
ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.(Neml; 15-17)
Öne Geçenler
Öne geçen Muhacirler ve Ensar ile onlara güzellikle uyanlar; Allah
onlardan hoşnut olmuştur, onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır ve (Allah)
onlara, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler
hazırlamıştır. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe; 100)
Hayırlarda Yarışanlar
Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan
kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın
izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir. (Fatır; 32)
Orta Yolda (Muktesid) Olanlar
Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan
kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah’ın
izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir. (Fatır; 32)
Ağır Davrananlar
Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet
isabet edecek olsa: “Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla
birlikte olmadım” der. Eğer size Allah’tan bir fazl (zafer) isabet
ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiç bir yakınlık yokmuş gibi
kuşkusuz şöyle der; “Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de
büyük ‘kurtuluş ve mutluluğa’ erseydim.” (Nisa; 72-73)
İmanlarını Zulümle Karıştırmayanlar
İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. (Enam; 82)
“Esleme”ler İman Kalplerine Henüz Girmemiş Olanlar
Bedeviler, dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; ancak
“İslam (müslüman veya teslim) olduk (eslemna) deyin. İman henüz
kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz,
O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Şüphesiz Allah, çok
bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Hucurat; 14)
Allah'a Verdikleri Ahde Sadakat Gösterenler
Mü’minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide
sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi
beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
(Ahzab; 23)
Allah'a Verdikleri Ahde Sadakat Göstermeyenler
Oysa andolsun, daha önce ‘arkalarını dönüp kaçmayacaklarına’ dair
Allah’a söz vermişlerdi; Allah’a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir)
sorumluluktur. (Ahzab; 15)
Secde Ederken Ağlayanlar
Halkına, namazı ve zekatı emrediyordu ve o, Rabbi katında kendisinden
razı olunan (bir insan)dı. Kitap’ta İdris’i de zikret. Çünkü o, doğru
olan bir peygamberdi. Biz onu yüce bir mekan (makam)a yükseltmiştik.
İşte bunlar; kendilerine Allah’ın nimet verdiği peygamberlerdendir;
Adem’in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den,
İbrahim ve İsrail (Yakup)in soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden
ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah’)ın ayetleri
okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar. (Meryem; 55-58)
İinfak Ettiklerini Başa Kakmayanlar ve İsteyerek, Kalpleri Ürpererek İnfak Edenler
Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin
peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri
katındadır, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara; 262)
Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip-
güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede
bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin
örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi
(vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir. (Bakara; 265)
Gerçekten, Rablerine olan haşyetlerinden dolayı saygıyla korkanlar,
Rablerinin ayetlerine iman edenler, Rablerine ortak koşmayanlar, Ve
gerçekten Rablerine dönecekler diye, vermekte olduklarını kalpleri
ürpererek verenler; İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar
bundan dolayı öne geçmektedirler. (Müminun; 57-61)
Bedevilerden öyleleri de vardır ki, onlar Allah’a ve ahiret gününe iman
eder ve infak ettiğini Allah katında bir yakınlaşmaya ve elçinin dua ve
bağışlama dileklerine (bir yol) sayar. Haberiniz olsun, bu gerçekten
onlar için bir yakınlaşmadır. Allah da onları kendi rahmetine
sokacaktır. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Tevbe; 99)
Fetihten Önce İnfak Edip Savaşanlar ve Fetihten Sonra Savaşanlar
Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve
yerin mirası Allah’ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve
savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan
infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel
olanı va’detmiştir. Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır. Allah’a güzel
bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu onun için kat kat
arttırır. Onun için ‘kerim (üstün ve onurlu) bir ecir vardır. (Hadid; 10,11)
Gösteriş İçin İnfak Edenler ve İnfaklarını Cereme Sayanlar
Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı
gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek
sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak
bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü,
onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç
yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez. (Bakara; 264)
Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve
sizi felaketlerin sarıvermesini bekler. Kötü felaket onları sarsın.
Allah işitendir, bilendir. (Tevbe; 98)
Cimrilik Edenler
İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz;
buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o,
ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ğaniy (hiç bir şeye
ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek
olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin
benzeriniz de olmazlar. (Muhammed; 38)
Hayra Çağıran - Marufu Emredip Münkerden Nehyedenler
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten
(münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte
bunlardır. (Al-i İmran; 104)
Mücahidler - Sabredenler
Andolsun, biz sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli
edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız
(açıklayacağız). (Muhammed; 31)
Savaşa İsteksiz Çıkanlar
Rabbin seni evinden hak uğrunda (savaşa) çıkardığında mü’minlerden bir
grup isteksizdi. (Herşey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki
kendileri, göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak
konusunda tartışıp duruyorlardı. (Enfal; 5-6)
Savaştan Geri Kalanlar
(Savaştan) Geri bırakılan üç (kişiyi) de (bağışladı). Öyle ki, bütün
genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefsleri de kendilerine
dar (sıkıntılı) gelmişti ve O’nun dışında (yine) Allah’tan başka bir
sığınacak olmadığını iyice anladılar. Sonra tevbe etsinler diye onların
tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, (yalnızca) O, tevbeleri kabul
edendir, esirgeyendir. (Tevbe; 118)
Özürleri Olmadığı Halde Savaşa Gitmeyenler
Mü’minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla
ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve
canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır.
Tümüne güzelliği (cenneti) va’detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri
oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Nisa; 95)
Savaşmalarına İzin Verilmeyenler
Kendilerine; “Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin”
denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir
grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir
korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize
yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. De ki:
“Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve
siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar’ bile haksızlığa
uğratılmayacaksınız.” (Nisa; 77)
Kafirlere Karşı Sevgi Besleyenler
Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler.
Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında
“inandık” derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve
öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Kin ve öfkenizle
ölün.” Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran; 119)
Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları
veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar
haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah’a inanmanızdan
dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer
siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla
çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin
gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu
yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.
(Mümtehine; 1) Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kafirleri veliler
edinmesinler. Kim böyle yaparsa, Allah’tan hiç bir şey (yardım) yoktur.
Ancak onlardan korunma gayesiyle sakınma(nız) başka. Allah, sizi
kendisinden sakındırır. Varış Allah’adır. (Al-i İmran; 28)
İftirayı Dilleriyle Aktaranlar
O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında
bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız;
oysa o Allah katında çok büyük (bir suç)tür. Onu işittiğiniz zaman: “Bu
konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah’ım) Sen yücesin; bu, büyük bir
iftiradır” demeniz gerekmez miydi? Eğer iman edenlerden iseniz, bunun
gibisine bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt vermektedir. (Nur; 15-17)
Elçiye Karşı Saygılı Olanlar - Olmayanlar
Şüphesiz, Allah’ın Resûlü’nün yanında seslerini alçak tutanlar; işte
onlar, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir
mağfiret ve büyük bir ecir vardır. Şüphesiz, hücrelerin ardından sana
seslenenler de, onların çoğu aklını kullanmıyor. Eğer gerçekten,
yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde kendileri için
daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Hucurat; 3-5)
Diğer Müminleri Siper Ederek Kaçanlar
Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi
saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten
bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin
isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar. (Nur; 63)
İman Edip Hicret Etmeyenler
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla
ve canlarıyla cihad edenler ile (hicret edenleri) barındıranlar ve
yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. İman edip
hicret etmeyenler, onlar hicret edinceye kadar, sizin onlara hiç bir
şeyle velayetiniz yoktur. Ama din konusunda sizden yardım isterlerse,
yardım üzerinizde bir yükümlülüktür. Ancak, sizlerle onlar arasında
anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhinde değil. Allah, yaptıklarınızı
görendir. (Enfal; 72)
“Bizi Güt” Diyenler
Ey iman edenler, “Raina-Bizi güt, bize bak” demeyin. “Unzurna-Bizi
gözet” deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azab vardır. (Bakara; 104)
Yük Olan - Adaletle Emreden
Allah şu örneği verdi: İki kişi; bunlardan birisi dilsiz, hiç bir şeye
gücü yetmez ve her şeyiyle efendisinin üstünde (bir yük), o, onu hangi
yöne gönderse bir hayır getirmez; şimdi bu, adaletle emreden ve dosdoğru
yol üzerinde bulunanla eşit olabilir mi? (Nahl; 76)
Allah Hakkında Cahiliye Zannında Olanlar
Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size
ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgar ve sizin
görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı görendir. Hani
onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler
kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında
(birtakım) zanlarda bulunuyordunuz. (Ahzab; 9,10)
Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir
uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları
derdine düşmüştü; Allah’a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara
kapılarak: “Bu işten bize ne var ki?” diyorlardı. De ki: “Şüphesiz işin
tümü Allah’ındır.” Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli
tutuyorlar, “Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik”
diyorlar. De ki: “Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi
yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah,
sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için
(yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran; 154)
İki topluluğun karşı karşıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri,
kazandıkları bazı şeyler dolayısıyla şeytan onların ayağını kaydırmak
istemişti. Ama andolsun ki, Allah onları affetti. Şüphesiz Allah,
bağışlayandır, yumuşak olandır. (Al-i İmran; 155)
Araf'takiler
İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A’raf) üstünde hepsini
yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: “Selam size”
derler, ki bunlar, henüz girmeyen fakat (girmeyi) ‘şiddetle arzu edip
umanlardır.’ (Araf; 46)
Kalplerinde Hastalık Olanlar
Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi)
değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki,
sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda
söyleyin. (Ahzab; 32)
Allah'a "Bir Ucundan" İbadet Edenler
İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir
hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet
edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de.
İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac; 11)
Kalpleri Kaymak Üzere Olanlar
Andolsun Allah, Peygamberin, Muhacirlerin ve Ensarın üzerine tevbe
ihsan etti. Ki onlar -içlerinde bir bölümünün kalbi nerdeyse kaymak
üzereyken- ona güçlük saatinde tabi oldular. Sonra onların tevbelerini
kabul etti. Çünkü O, onlara (karşı) çok şefkatlidir, çok esirgeyicidir. (Tevbe; 117)
İman Edip Sapanlar?
Gerçek şu, iman edip sonra inkâra sapanlar, sonra yine iman edip sonra
inkâra sapanlar sonra da inkârları artanlar… Allah onları bağışlayacak
değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. (Nisa; 137)
"Sen yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın." - Bakara, 32 -
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder