Mümin Ancak Diğer Müminlerle
Birlikte Olabilir
Şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff; 4)
Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın
sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O,
kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle
kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun
kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye,
Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran; 103)
Müminin rahat ve huzurlu olmasının yegane yolu, diğer müminlerle
beraber olmasıdır. Kuran’da bildirilen Allah’ın kanununa göre, “kalpler
yalnızca Allah’ı anmakla tatmin bulur” (Rad; 28) Allah’ın anılması ise,
yine Kuran’a göre, “Allah’ın içinde kendi adının anılmasına izin verdiği
evlerde”, yani müminlerin evlerinde gerçekleşir. Çünkü “Allah’ın nuru”,
bu evlerdedir: “(Bu nur,) Allah’ın, onların yüceltilmesine ve isminin
zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O’nu
tesbih ederler.” (Nur; 36) diyeceklerdir.
Gerçek bir mümin, aklın, maddi ve manevi güzelliğin, temizliğin, güzel
ahlakın hakim olduğu ve içinde sürekli olarak Allah’ın zikredildiği
ortamlardan zevk alır. Ancak, Allah’ın birçok sıfatının tecelli ettiği
evlerde rahat hareket edebilir. Kalbi ve ruhu ancak böyle bir ortamda
huzur bulur. Bu ortam da yalnızca müminlerin bulundukları ortamdır.
Kuran’a göre buralarda, “arınmayı içten arzulayan” adamlar vardır. (Tevbe; 108)
Müminin rahat ve huzurlu olmasının yegane yolu, diğer müminlerle
beraber olmasıdır. Kuran'da bildirilen Allah'ın kanununa göre, "kalpler yalnızca Allah'ı anmakla tatmin bulur" (Rad;
28) Allah'ın anılması ise, yine Kuran'a göre, "Allah'ın içinde kendi
adının anılmasına izin verdiği evlerde", yani müminlerin evlerinde
gerçekleşir. Çünkü "Allah'ın nuru", bu evlerdedir: "(Bu
nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin
verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler." (Nur; 36) diyeceklerdir.Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘istek ve tutkularına (hevasına)’ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf; 28)
Bir görev icabı, küfrün arasına girmesi gerektiğinde asli görevini hiçbir zaman unutmaz ve en fazla istifade esasıyla hareket eder. Bu yolla müminlere menfaat sağlamaya, küfrün maddi ve manevi gücünü kırmaya çalışır. Bu sayede Allah’ın şanının daha da çok yüceltilmesini, müminlerin daha rahat etmelerini, hareket kabiliyetlerinin artmasını sağlar.
Müminler ancak, doğal ve samimi davranan, hiçbir dünyevi çıkar gözetmeyen, birbirine karşı düşkün, fedakar ve ince düşünceli insanların, yani müminlerin bulunduğu bir ortamda rahat edebilirler. Bu da Allah’ın Kuran’da tarif ettiği cennet modelidir. Mümin bu dünyada da, maddi ve manevi olarak, elinden geldiğince cennet ortamları oluşturmaya çalışır ve ancak böyle ortamlardan zevk alabilir. Müminler tüm hayatları boyunca günün 24 saati cennet modelini hayatlarına uygularlar. Bunun en belirgin olanı, evlerinde yaratılan ortamdır. Müminlerin evleri kendileri için en rahat, en güzel, en güvenilir ortamdır. Ancak bu şekilde müminin kalbi ferahlar, rahat eder ve cahiliye toplumunun boş ve amaçsız kültüründen sıyrılabilir.
Allah’ın, bir insanı müminler topluluğunun içine sokmasının ve ona dine hizmet etme imkanı vermesinin onun için çok büyük bir nimet olduğu ortadadır. Bu nimetin şükrü de müminlerle birlikte olmaktan zevk almak, her fırsatta onlarla birlikte olmaya çalışmakla olur. Eğlenilecekse, dışarıya çıkılıp gezilecekse, yine müminlerle toplu halde yapılan eğlenceler mümine zevk verir. Bunu, özgürlüğünü kısıtlama olarak değil, tam tersine, arınma, temizlenme, rahatlık olarak görmesi, pislikten uzak durma, korunma olarak değerlendirmesi gerekir.
Müminlerin birbirlerine bağlılıkları, sevgileri ve taşıdıkları üstün vasıflar, Kuran’da şöyle anlatılır:
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler.
İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar,
zekatı verirler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın
kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe; 71)
Allah, müminlerle birlikte olmanın bir cennet zevki ve mükafatı
olduğunu, müminlerin ahirette en üstün insanlarla birlikte olacağını
ayetlerde bildirmektedir:
Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine
nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve
salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa; 69)
Durum böyleyken, küfürle beraber olmaktan zevk alan bir insan kendisine
verilen nimete açıkça nankörlük etmiş olur. Dünyada küfürden zevk alan
bir insanın ahirette de küfürle birlikte olacağını bilmesi ve kabul
etmesi gerekir. Ahirette ise küfrün bulunduğu yer cehenemden başkası
değildir.Salih mümin az bir nimetten bile Allah’ı anarak, onun Allah’tan geldiğini bilerek, şükrederek çok büyük zevk alabilir. Böyle olunca da, Allah nimetlerden alınacak zevki ve neşeyi kat kat arttırır. Nimetlerin de aynı ölçüde katlanarak artmasını, küfrün sahip olduklarıyla kıyaslanmayacak derecede en güzel, en mükemmel, en kaliteli ortamların oluşmasını sağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder